Sanatkâr Yoktur, Zanaatkâr Vardır | Ahmet Özhan

Sanatın ilahi köklerine inildiği, estetiğin imanla harmanlandığı "Sanattan Tevhide" çalıştayı, Rami Kütüphanesi'nin büyüleyici atmosferinde gerçekleşti. İstanbul İlim ve Kültür Vakfı ile İstanbul Medeniyet Enstitüsü ortaklığında düzenlenen bu özel oturumda; Türk Tasavvuf Musikisi'nin duayen ismi, gönül insanı Ahmet Özhan, sanat kavramına "Tevhid" penceresinden bakışımızı değiştirecek derinlikli bir konuşma gerçekleştirdi.

Ahmet Özhan konuşmasında; sanatın sadece beşeri bir üretim olmadığını, bilakis "Levh-i Mahfuz"da var olanın bir yansıması ve tespiti olduğunu vurguladı. Usta sanatçı Cinuçen Tanrıkorur ile yaşadığı "bestekâr mı, tespit eden mi?" hatırası üzerinden, sanatçının aslında bir "yaratıcı" değil, ilahi sanatı açığa çıkaran bir "ayna" olduğunu ifade etti.

Konuşmada Öne Çıkan Başlıklar:

Tevhidden Sanata Bakış: Ahmet Özhan, "Sanattan Tevhide" ifadesini tersine çevirerek; bütünden parçaya, yani "Tevhidden Sanata" bakmanın hakikati anlamak için daha kuşatıcı bir yol olduğunu belirtmiştir.

"Tespit" Metaforu: Merhum Cinuçen Tanrıkorur'un eserlerine "Beste" yerine "Tespit" yazmasının hikmetine değinen Özhan; sanatçının yoktan var etmediğini, Allah’ın ilminde var olanı (ilmi suretleri) açığa çıkardığını vurgulamıştır.

Sanatkâr ve Zanaatkâr Ayrımı: Konuşmanın en çarpıcı bölümlerinden birinde; "Sanatkâr yoktur, Zanaatkâr vardır" diyerek, yaratma vasfının (El-Hâlık, El-Bâri, El-Musavvir) yalnızca Allah’a ait olduğunu, insanın ise bu ilahi sanatı işleyen bir zanaatkâr olduğunu dile getirmiştir.

Estetik Olarak Hukuk: En büyük estetiğin "hukuk" ve "adalet" olduğu, her varlığa hakkını vermenin ve eşyanın hakikatine saygı duymanın, sanatın zirvesi olduğu tespiti yapılmıştır.

Ahmet Özhan’ın bu konuşması; modern dünyada sanatçı egosunun ötesine geçip, "yapanı" değil "Yaptıranı" görmeye davet eden bir tefekkür yolculuğudur.


#SanattanTevhide #Tasavvuf #AhmetÖzhan #SanatveEstetik #Tevhid #İlimveKültürVakfı #RamiKütüphanesi #Hakikat #İlahiAşk