ATTİLA ATASOY | “TOPÇU POPÇU OLMAK GÜNAHTI” Diye Bir Çocuk Nasıl Sahnelerin Yıldızı Oldu?
Автор: MegaStory
Загружено: 2025-08-05
Просмотров: 7183
Ayrıcalıklardan yararlanmak için bu kanala katılın:
/ @megastory42
#sezenaksu #müzik #türkhalkmüziği #sondakika #haber #gündem #güncel #magazin #mix #remix
Attila Atasoy’un hayatı, sıradan bir başarı hikayesinden çok daha derin ve çok katmanlı bir yolculuğun yansımasıdır. 1953’te Muğla’da başlayan serüveni, hem müzik hem de eczacılık gibi iki farklı disiplinin içinde şekillendi; ailesinin geleneksel değerleriyle kendi hayalleri arasında sıkışsa da, tutkusu ve azmiyle kendi yolunu çizdi. Mazbut bir memur ailesinden gelmesine rağmen, müziğe olan sevgisi ve kararlılığı onu farklı kıldı; O, karşılaştığı zorlukları aşmak için gösterdiği kararlılık ve azimle sadece kendi hayatını değil, çevresindekilerin hayatlarını da değiştiren bir isim. Sanat ve başarı yolunda verdiği mücadele, onun hikayesini benzersiz kılıyor. Bu öykü, sıradan bir başarı masalı değil; gerçek bir emek ve tutkuyla yazılmış, ilham verici bir serüvenin ifadesidir.Attila Atasoy, 10 Aralık 1953’te Muğla’nın Milas ilçesinde dünyaya geldi. Aslen Marmarisli olan sanatçı, çocukluk yıllarını Marmaris ve Antalya’da, ilk gençlik dönemini ise Ankara’da geçirdi. Babası Abidin Bey, annesi Mücevher Hanım memurdu; aile yapısı da dönemin muhafazakâr anlayışını yansıtıyordu. Attila Atasoy o yılları yıllar sonra bir röportajında şöyle anlatıyordu: “Mazbut bir aileden geliyorum. Memur ailesiyiz. Bizim zamanımızda topçu-popçu olmak günahtı. O insanlara dair hüsran hikâyeleri anlatılırdı. Babam ‘Oku, adam ol’ dedi haliyle. Gitar bile almadı. Eczacılıkta öğrenciyken dedem para yolladı da öyle aldım gitarımı.”
Müziğe ilgisi çok küçük yaşta başladı. Daha beş yaşındayken mandolin dersleri almaya başladı. İlkokul yıllarında katıldığı Ses ve Oyun Gücü Yarışması’nda birinci oldu ve “Çoban” adlı müzikalde başrol oynadı. Bu başarı, onun sahneyle bağını daha da güçlendirdi. Eğitim hayatı boyunca tiyatrodan müzikale, Türk Sanat Müziği’nden Türk Halk Müziği’ne, halk danslarından bale ve modern dans çalışmalarına kadar birçok alanda kendini geliştirdi. O süreçte birçok enstrümanı denedi; sonunda gitarla bütünleşti ve besteler yapmaya başladı.
1971’de Hıncal Uluç’un sunduğu “Bil Bul” adlı yarışma programında ilk kez kamera karşısına geçti. 1972’de Yavuz Gökmen’in prodüktörlüğündeki müzik-eğlence programıyla besteci-şarkıcı olarak lanse edildi. Ankara Radyosu ve Televizyonu’nda toplu ve solo programlarda kendi bestelerinin yanı sıra halk müziği modernizasyonları ve Türk Sanat Müziği orkestrasyon denemelerini sergiledi. Bu dönemde Selim Atakan, Pepe Cursi, Şerif Yüzbaşıoğlu, Mehmet Erenler, Erol Sayan, Melahat Pars ve Hasan Cihat Örter gibi önemli isimlerle çalıştı.
O günleri bir röportajında şöyle anlatıyordu: “1973’te Ankara’daki Poyraz Reklam Stüdyoları’nda Türk sanat müziği ve Türk halk müziği modernizasyon çalışmaları yapıyorduk. İlk öyle başladı. Sonra ilk solo programa çıktım TRT’de. Sesimi çok beğeniyorlardı. Şenay’ın ‘Sev Kardeşim’ şarkısını ilk kez söylediği programda ben de gitarımı çala çala ‘Âşık Kerem’den bestelediğim Zengi Dağı’nı söyledim. O zamanlar evde ne teyp var ne televizyon. Komşulara gidiyoruz televizyon seyretmek için. Siyah-beyaz. Orada kendimi dinledim, sesim bana kalın geldi. ‘Allah Allah, böyle mi ya benim sesim?’ dedim.”
Attila Atasoy, babasının mesleğe karşı duruşunu da aynı röportajda dile getirmişti: “Babam ‘Oku adam ol’ dedi. Gitar bile almadı. Eczacılık öğrencisiyken dedem para yolladı da öyle aldım gitarımı. Bu piyasaya ayak uyduramama sebebim de o aslında. Hep bir girdim, iki çıktım. Piyasa insanı olamadım. Teklif var, ısrar yok yaşadım kariyerimi. Hiç menajerim olmadı mesela. Huzuru seçtim.”
arıyorum. Öyle bir sıkboğaz ettim ki kurtulalım diye çağırdı,” diyordu yıllar sonra. “Gece otobüsüne bindim. Gümüşsuyu’ndaki Deniz Apartmanı’nda oturuyor. Sabah olsun da uygun bir zamanda gideyim diye Gümüşsuyu Parkı’nda yattım. Sonra birlikte stüdyoya gittik. 1974’te ilk plağım ‘Cüce’ çıktı böylece.”
Bir yıl sonra, 1975’te Türkiye onu Eurovision Türkiye elemelerinde ikinci olduğu “Dilenci” şarkısıyla tanıdı. Aynı yıl Hey dergisi ona “Ümit Veren Şarkıcı” ödülünü verdi. Ardından 1975-1977 arasında “Haberler/Kurtulamazsın”, “Sitem” ve “Bir Gün Beni Ararsan” gibi şarkılarla adını duyurdu. 1978’de “Bir Gün Beni Ararsan” ve “Avare” albümlerini çıkardı. 1979’da Ayşe Mine ve Dağhan Baydur ile Eurovision seçmelerine katıldı. Finale kalamadılar ama “Hopşirinini” adlı bir EP yayımladılar.
Askerlik yıllarını ise 1979-1980 arasında yedek subay eczacı olarak yaptı. Sonrasında hem yurtiçinde hem yurtdışında (Tunus, Bulgaristan ve İsveç) ödüller kazandı. 6 Haziran 1982’de Bulgaristan’ın Slanchev Briag kasabasında düzenlenen 18. Altın Orfe Müzik Festivali’nde “Fırtına” ve “Like Bird” adlı şarkılarla Türkiye’yi temsil etti ve iki özel ödül aldı. 1987’de “Farzet ki Ben Seni Hiç Tanımadım” ile yeniden sahnelere güçlü bir dönüş yaptı. 1989’da Erdal Çelik’in yorumladığı, söz ve müziği kendisine ait olan “
#emelsayın #film #dizi
Доступные форматы для скачивания:
Скачать видео mp4
-
Информация по загрузке: