Namazı Kalbimle Kılıyorum /Hafız Ali Ergün
Автор: Hayatın İçinden Hikayeler Mustafa Oral
Загружено: 2025-07-26
Просмотров: 3857
#namaz #namazınönemi #namazrisalesi #namazsevdası #namazsevdalıları #namazhikâyeleri #namazayetleri #namazhadisleri #namazöyküleri #namazplatformu #secde #bediüzzaman #denizlinurtalebeleri #medreseiyusufiye #hapishanehikâyeleri #denizli #evliyamenkıbeleri
Namazı Kalbimle Kılıyorum /Hafız Ali Ergün
Bediüzzaman’ın talebesi Hafız Ali Ergün 1944 yılında Denizli Hapsinde gizli güçler tarafından zehirlenir. Zaten çok zayıf ve nahif olan Hafız üç gün hasta hâlde yatar. Ahiret yolculuğunun başladığını hisseder. Nur Talebeleriyle helalleşmek için koğuşları dolaşmak ister fakat Müdür izin vermez. Saatler ilerledikçe daha da ağırlaşır. Hapishanede tedavi edilmeye çalışılsa da sonuç değişmez. Bunun üzerine 14 Martta hastaneye kaldırılır.
Ağır hastalığına rağmen hastanede de hizmete devam eder. Hastabakıcı hallerinden çok etkilenir. Arapça ezan okumanın yasak olduğu yıllarda Hafız ağır hasta olmasına rağmen namaz vakti gelince yattığı yerden yüksek sesle ezan okumuş, ardından işaretle namaza durmuştur.
Kaderin garip tecellisidir ki Kuleönü Köyünde okuttuğu bir genç Denizli Karakolunda jandarmadır. Haberi alır almaz hastaneye koşar. Hafız arzusunu açar.
“Kardeşim ben çok ağır hastayım. Üç-beş gün müsaade al da, bana refakatçilik yap. Hastanelerde fazla açık saçıklar namaz kılarken yardımcı oluyorlar. Sen yardımcı ol bana.”
Isparta Kahramanları Hafız’ın Yanı başında
Hasan Kurt’un da içinde bulunduğu Ispartalı bir grup Nur Talebesi, Hafız’ın hastaneye kaldırıldığını öğrenince hastaneye giderler ama görüşemezler. Hafız’ın Jandarma talebesi Hasanları bulur. “Hocam çok hasta. Yarın beraat ederlerse hocamı götürürsünüz, yoksa ben sizi ziyaretine götüreyim.” der. Onlar da çaresizce otele geçerler.
Ertesi gün Bediüzzaman ve talebelerinin duruşması olur. O gün herkes bir taraftan Üstad’ı görmenin mutluluğunu yaşarken diğer taraftan gözler Hafız’ı arar durur. Beraat kararı çıkmayınca Hasanlar, Kuleönülü gençle Hafız’ı ziyaret ederler. Hafız, Hasanları karşısında görünce çok duygulanır, ağlamaya başlar. Sekerattedir, öte yakaya geçti geçecektir. Ellerini öperler. Hafız çok memnun olur. Gayp perdesi açılmış, karşı yakayı görmüştür.
“Kardeşlerim! Sizi Cenab-ı Hak gönderdi. Benim bu günlerde yüzde doksan dokuz berzah kapısını aralama ihtimalim var… Ölümden korkmuyorum... Ölümü severek karşılayalım… Ölümü gülerek karşılayalım… Nur Talebeleri ölümden korkmaz... Ben çok memnunum… Üzüldüğüm bir nokta ise, şimdiye kadar bunlar bize serbestçe vazife yaptırmadı… Vay geliyorlar, vay gidiyorlar, baskın var, yakalayacaklar gibi hep endişeli oldu bu hizmetler… Umarım ki Denizli Mahkemesi küfrün belini kıracak. İnşallah, Risale-i Nur küfrün bel kemiğini kıracak. Risale-i Nur perdeyi yırtacak. Esas hizmetler şimdiden sonra olacak inşallah. Ben o hizmetlere erişemediğim için üzülüyorum. Ölümü o cihetten istemiyorum. Yoksa ölümden zerre kadar korkum yok…”
Hapisteki Küçük Haberci: Nebi Çoban
Nebi Çoban 1930 yılında Isparta’nın Çobanisa Köyünde dünyaya gelir. Babası Ahmet celalli adamdır, efedir. Üstad’a çok muhabbeti vardır. Nebi 13 yaşındayken Bediüzzaman ve Hafız Ali gibi seçkin talebeleri Denizli Hapsine düşer. Misci’nin Mustafa Çavuş’un refakatinde babası ve amcası Hâlil İbrahim’in de içinde bulunduğu yirmi kişiyle Üstad’ı ve talebelerini görmeye giderler. Yanlarında Nur Talebeleri için hazırladıkları çorap, gömlek, entari gibi giysi ve 15-20 gün yetecek gıda maddesi götürürler.
Nihayet hapishaneye varırlar. Eşyaları meydana indirirler. Nur Talebeleri bölük bölük gelerek hasret giderirler. İhtiyaçları olan giysileri ve gıdaları alıp dönerler. O gün Hafız Ali hastanede olduğu için görüşemezler. Fakat Üstad’la görüşme fırsatı elde ederler. Koğuşuna giderek pencereden elini öperler. Fakat babası izdihamdan öpemez. Ahmet, Üstad’ın elini öpememenin mahmurluğunu bir türlü üzerinden atamaz. “Bediüzzaman'ın elini öpemedim; gayri, Hafız Ali'nin yanına gidiyorum ben.” diyerek hastanenin yolunu tutar. Nebiler de peşine takılır. Savlı Hasan Kurt da yanlarındadır. Hafız Ali’nin yanına vardıklarında ölümün çok yakınlarda dolaştığını hissederler.
Namazı Kalbimle, Gözümle Kılıyorum
Hafız namazı vaktinde kılmak konusunda çok hassastır. Fakat hastalığı ilerlediği için vakitleri kestirememektedir. Yanında saati de yoktur. Ziyaretçilerden ricada bulunur.
“Namazı kalbimle, gözümle kılıyorum. Bir saat alın gelin, namaz vakitlerini bilemiyorum.”
İsteğini hemen yerine getirirler, koluna bir saat takarlar.
Hafız’ın aklı, fikri yazıdadır. Nebi de Hafız’ın yazdığı Risaleleri model alarak kullanmaktadır. O gün o nüshalardan birisi yanındadır. Hafız bir ara Nebi’ye seslenir. “Ver elini.” Nebi elini verir. Arkasından o mübarek elleri dudaklarına götürür. Cennete kanatlanan o eli son defa öper. Bu vesileyle, eli kalemli, dili dualı Hafız henüz günahlara bulaşmamış Nebi’den dua ister. “Bak benimkinden yazıyorsunuz, beni de aklına getir, bana dua et. Artık ben gidiyorum, benim vaktim geldi…”
Доступные форматы для скачивания:
Скачать видео mp4
-
Информация по загрузке: