Yüzünde Cenneti Görüyorum İbrahim Gül
Автор: Hayatın İçinden Hikayeler Mustafa Oral
Загружено: 2025-11-29
Просмотров: 346
#ölüm #azrail #ölümünbelirtileri #ahirethayatı #cennet #ecel #saidnursi #hüsrevaltınbaşak #ibrahimgül #risaleinur #savnurtalebeleri #riisaleinurvematbaa #risale-inurhizmeti #bediüzzaman #imanlakabregirmek
İbrahim Gül 1892 yılında dünyaya gelir. Çok mübarek ve ihlaslı biridir. Ailecek nur hizmetine sahip çıkarlar. Mustafa isminde bir evlatları olmuş, askere gidene kadar külliyatı iki kez yazmış, askerlik dönüşünde evlenmiş, bir sene sonra da elinde Risale nüshaları, kalbinde Hz. Mustafa (sav) aşkıyla Hz. Mustafa’nın (sav) yanına gitmiştir. Bu olaydan sonra İbrahim dünyadan elini eteğini çekmiş, kendini tamamen hizmete vermiştir.
Risaleler gülün rahlesinden geçiyor
1953 yılında Risaleleri teksirle çoğaltmak için güvenli bir yer aranır. Nur talebeleri tehlikenin farkında olduklarından biraz çekinmişlerdir. Hizmet yollarında kelle koltukta yaşayan İbrahim Gül ise ölüm pahasına bu gülden yükü omuzlayacaktır.
“Canım feda olsun! Üç odam var. Birinde biz yengenle kalırız, ikisini hibe ediyorum.”
Makine İbrahim’in evine konur. Tahiri Mutlu ve Ali İhsan Tola dokuz ay evden çıkmadan Risale çoğaltırlar. Otuz kişilik ekip yardımcı kuvvet olarak destek sağlar. Güneş batımından şafak sökümüne kadar hizmet ederler. Birkaç saatlik uykuyla idare ederler.
Üstad sık sık Sav’a gelmesine rağmen bir gece olsun kalmaz. Fakat o günlerde talebelerine manevi desteğini daha da artırır. Rüyalarına kadem basar;başlarını, sırtlarını okşar. Üç yıl bu şekilde kazasız, belasız, cenneti hatırlatan güzelliklerle külliyatın tamamı çoğaltılır.
İbrahim Gül, gül-ü Muhammediye (sav) gidiyor
İbrahim vazifeyi hakkıyla ifa etmenin huzuruyla dopdoludur. Fakat ihtiyar bedeni çok yorulmuştur. Teksir biter bitmez yatağa düşer. Üstad zor zamanda Nurlu yükü yüklendiği için İbrahim’den çok memnun kalır. O günlerde İbrahim ağır hastadır. Dünyaya veda etme vakti yaklaşmıştır. Üstad da bunun farkındadır. Müjdeyi vermek için bahar mevsiminde bir seher vakti Hüsrev’le Sav’a çıkarma yapar. Hasan Kurt, Üstadın arabasını görünce heyecanlanır, yanına koşar. Hüsrev Altınbaşak, Hasan’a arzularını açar.
“Kardeşim Hasan, Üstadımız, İbrahim Onbaşı’yı (Gül) ziyarete geldi. Taksi çıkmaz, diye burada iniverdik, çağırıver.”
Hasan, İbrahim’i dün gece ziyaret ettiğini, ağır hasta olduğunu, kalkmaya, konuşmaya mecali olmadığını söylese de Hüsrev ısrar eder.
“Bizim geldiğimizi söyle, belki gelebilir.”
Bunun üzerine Hasan İbrahim’in evine varır. Kapıyı çalar.
İbrahim’i hanımı çok takvalıdır, kimseye görünmez.
İbrahim hasta yatağından,
“Kim o?”, diye seslenir.
Hasan kendini tanıtır. Bunun üzerine İbrahim,
“Hasan’ım konuşmaya takatim yok. Zaten akşam gelmiştin, müsaade edemeyeceğim.” diyerek nazikçe yol gösterir.
Gerçekten de İbrahim’in konuşmaya mecali yoktur. Hasan yine de ses verir.
“Ama sana bir müjdeyle geldim. Üstad Hazretleri gelmiş, seni bekliyor.”
O ihtiyar, o ölüm döşeğindeki İbrahim, Üstad sözünü işitince sevinçten kendinden geçer. Asrın sahibi ayağına kadar gelmiş; İbrahim sevinmesin de kim sevinsin.
“Nee! Nerde!!” diyerek ayağa kalkmaya çalışır fakat mecali yoktur.
“Tut kolumdan Hasan’ım.”
Hasan kolundan tutar. Yavaş yavaş aşağıya inerler. Asrın çilekeşi, İbrahim Onbaşıyı görünce film sahnelerini aratmayacak bir enstantane yaşanır. Üstad ve İbrahim birbirine doğru yürüyordur. Üstad müjdeli bir sesle haykırır.
“İbrahim Onbaşı! İbrahim Onbaşı! Sîman ne diyor biliyor musun?”
“Bilmiyorum Üstadım! Her şeyi sen öğrettin; biz ne biliyoruz ki zaten.”
“Ben cennete gidiyorum! İşte sîman böyle diyor.”
“Senin gibi zatlar müjde ederse bana ne mutlu, çok şükür, bin şükür.”
Ecelin pençesindeki İbrahim can havliyle Üstadın ellerine varır, minnetle ve hasretle öper.
Üstad müjdelerine devam eder.
“Kardeşim İbrahim Gül! Bu tehlikeli zamanda, kelleyi torbaya koymuşçasına her fedakârlığa göğüs gerdin. İhlasının neticesi, bir sayfamız dahi zayi olmadı. Baskın da olmadı. Hiçbir zayiat görmedik. Senin ihlasın neticesi tertemiz çıktı. Senin evinden semaya kadar nur dikildi. Cenab-ı Hak sana cennette kasırlar hazırladı. Kimsenin yapamadığı hizmeti sen yaptın! İnşâallah Cenab-ı Hak sana öyle kasırlar hazırladı ki, hibe ettiğin, hizmette kullandığın odaların kaç katını Cenab-ı Hak sana orada hazırladı, orada göreceksin.”
Öyle bir hüzünlü atmosfer oluşur ki kaleme sığmaz. Gözler perde perde açılır. İbrahim, Hüsrev, Hasan hep birlikte sağanak sağanak ağlar. Sav’a Mayıs yağmurları yağar. İhtimal ki Sav “Sav” olalı böyle gözyaşı sağanağına tutulmamıştır.
Bir zaman sonra İbrahim’de güneş açar; bulutlar çekilir; dili çözülür.
“Allah razı olsun senden Üstadım! Bizi dalâletten sen kurtardın. Senin bu müjden bana yeter gayrı.”
İhtiyar ve hasta İbrahim halsizlikten yere düştü düşecektir. Üstad, Hasan’a seslenir.
“Götür kardeşim, yatsın.”
Hasan, İbrahim’i evine götürür. Yıllardan 1956, aylardan Mayıs, günlerden pazartesidir. Bir hafta sonra aynı gün İbrahim’in üzerine ay doğar. Eşinin duaları eşliğinde “Üstad ne güzel müjdeler verdi” diye diye toprağa düşer.
Доступные форматы для скачивания:
Скачать видео mp4
-
Информация по загрузке: