Kur’ân, fetüsün “bir çiğnem et görünümü”nden bahsetmekle neye dikkat çekiyor?
Автор: YeniAsya Beylikdüzü
Загружено: 2025-11-26
Просмотров: 133
Konu:
Yirmi Beşinci Söz
Mu’cizât-ı Kur’âniye Risalesi
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ
قُلْ لَئِنِ اجْتَمَعَتِ اْلاِنْسُ وَالْجِنُّ عَلٰۤى اَنْ يَاْتوُا بِمِثْلِ هٰذَا الْقُرْاٰنِ لاَ يَاْتُونَ بِمِثْلِهِ وَلَوْ كَانَ بَعْضُهُمْ لِبَعْضٍ ظَهِيراً
(Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla.)
(“De ki: ‘And olsun, eğer bu Kur’ân’ın benzerini getirmek için insanlar ve cinler bir araya toplanıp da hepsi birbirine yardımcı olsalar, yine de onun benzerini getiremezler.’ ” İsrâ Suresi: 88.)
…
Sekizinci meziyet-i cezâlet: Kur’ân, kâh oluyor ki, Cenâb-ı Hakkın ahiretteki harika ef’allerini kalbe kabul ettirmek için ihzariye hükmünde; ve zihni tasdike müheyya etmek için bir idadiye suretinde dünyadaki acaib-i ef’âlini zikreder. Veyahut istikbalî ve uhrevî olan ef’âl-i acibe-i İlâhiyeyi öyle bir surette zikreder ki, meşhudumuz olan çok nazireleriyle onlara kanaatimiz gelir.
Meselâ:
اَوَلَمْ يَرَ اْلاِنْسَانُ اَنَّاخَلَقْناَهُ مِنْ نُطْفَةٍ فَاِذَا هُوَخَصِيمٌ مُبِينٌ (“Görmedi mi o insan? Biz onu bir damla sudan yarattık da, sonra o Bize apaçık bir düşman kesiliverdi.” Yâsin Suresi: 77.) tâ surenin ahirine kadar.
İşte, şu bahiste, haşir meselesinde, Kur’ân-ı Hakîm haşri ispat için, yedi sekiz surette, muhtelif bir tarzda ispat ediyor.
Evvelâ neş’e-i ulâyı nazara verir, der ki: “Nutfeden alâkaya, alâkadan mudgaya, mudgadan tâ hilkat-i insaniyeye kadar olan neş’etinizi görüyorsunuz. Nasıl oluyor ki neş’e-i uhrayı inkâr ediyorsunuz? O, onun misli, belki daha ehvenidir.”
Hem Cenab-ı Hak insana karşı ettiği ihsânât-ı azîmeyi اَلَّذِى جَعَلَ لَكُمْ مِنَ الشَّجَرِ اْلاَخْضَرِ نَارًا (“Odur ki, yem yeşil ağaçtan size ateş çıkarır.” Yâsin Suresi: 80.) kelimesiyle işaret edip der: “Size böyle nimet eden bir Zat, sizi başıboş bırakmaz ki, kabre girip kalkmamak üzere yatasınız.”
Hem remzen der: “Ölmüş ağaçların dirilip yeşillenmesini görüyorsunuz. Odun gibi kemiklerin hayat bulmasını kıyas edemeyip istib’at ediyorsunuz. Hem semavat ve arzı halk eden, semavat ve arzın meyvesi olan insanın hayat ve mematından âciz kalır mı? Koca ağacı idare eden, o ağacın meyvesine ehemmiyet vermeyip başkasına mal eder mi? Bütün ağacın neticesini terk etmekle, bütün eczasıyla hikmetle yoğrulmuş hilkat şeceresini abes ve beyhude yapar mı zannedersiniz?”
Der: “Haşirde sizi ihya edecek Zat öyle bir Zattır ki, bütün kâinat Ona emirber nefer hükmündedir. Emr-i كُنْ فَيَكُونُ ’e (“Ol” der; oluverir.” Yâsin Suresi: 82.) karşı kemâl-i inkıyat ile serfüru eder. Bir baharı halk etmek, bir çiçek kadar Ona ehven gelir. Bütün hayvanatı icat etmek, bir sinek icadı kadar kudretine kolay gelir bir Zattır. Öyle bir Zata karşı مَنْ يُحْيِى الْعِظَامَ (“Kemikleri kim diriltecek?” Yâsin Suresi: 78.) deyip kudretine karşı tacizle meydan okunmaz.
Sonra, فَسُبْحَانَ الَّذِى بِيَدِهِ مَلَكُوتُ كُلِّ شَىْءٍ (“Şanı ne yücedir Onun ki, her şeyin hüküm ve tasarrufu elindedir.” Yâsin Suresi: 83.) tabiriyle, her şeyin dizgini elinde, her şeyin anahtarı yanında, gece ve gündüzü, kış ve yazı bir kitap sahifeleri gibi kolayca çevirir, dünya ve ahireti iki menzil gibi bunu kapar, onu açar bir Kadîr-i Zülcelâl’dir.
Madem böyledir. Bütün delâilin neticesi olarak وَاِلَيْهِ تُرْجَعُونَ (“Ve siz de Ona döndürüleceksiniz.” Yâsin Suresi: 83.) yani, kabirden sizi ihya edip, haşre getirip, huzur-u kibriyasında hesabınızı görecektir.
İşte, şu ayetler, haşrin kabulüne zihni müheyya etti, kalbi de hazır etti. Çünkü, nezairini, dünyevî ef’âl ile de gösterdi.
Hem kâh oluyor ki, ef’âl-i uhreviyesini öyle bir tarzda zikreder ki, dünyevî nezairlerini ihsas etsin; tâ istib’at ve inkâra meydan kalmasın.
Meselâ:
اِذَا الشَّمْسُ كُوِّرَتْ (“Güneş dürülüp toplandığında.” Tekvir Suresi: 1.) (ilâahir) ve اِذَا السَّمَاءُ انْفَطَرَتْ (“Gök yarıldığı zaman.” İnfitar Suresi: 1.) (ilâahir) ve اِذَا السَّمَاۤءُ انْشَقَّتْ (“Gök yarıldığında.” İnşikak Suresi: 1.)
İşte, şu surelerde, kıyamet ve haşirdeki inkılâbat-ı azîmeyi ve tasarrufat-ı rububiyeti öyle bir tarzda zikreder ki, insan onların nazirelerini dünyada, meselâ güzde, baharda gördüğü için, kalbe dehşet verip akla sığmayan o inkılâbatı kolayca kabul eder. Şu üç surenin meal-i icmalîsine işaret dahi pek uzun olur. Onun için bir tek kelimeyi numune olarak göstereceğiz.
Meselâ:
اِذَا الصُّحُفُ نُشِرَتْ (“Amel defterleri açıldığında.” Tekvir Suresi: 10.) kelimesi ifade eder ki, haşirde herkesin bütün a’mali bir sahife içinde yazılı olarak neşrediliyor. Şu mesele kendi kendine çok acaip olduğundan, akıl ona yol bulamaz. Fakat, surenin işaret ettiği gibi, haşr-i baharîde başka noktaların naziresi olduğu gibi, şu neşr-i suhuf naziresi pek zahirdir.
Bediüzzaman Said Nursi, Sözler, Yeni Asya Neşriyat: İstanbul, Şubat 2004, s.687-691.
Доступные форматы для скачивания:
Скачать видео mp4
-
Информация по загрузке: