SAHTELİĞİN KOKUSU VE ELEKTİRİĞİ / THE SMELL AND ELECTRİCİTY OF DECEİT

SAHTELİĞİN KOKUSU VE ELEKTİRİĞİ
THE SMELL AND ELECTRİCİTY OF DECEİT

Sahtekârlık gizlense de, koku gibi yayılır; elektrik gibi çarpar.
Though concealed, actions seep like scent and strike like electricity.
....................................................................................................
People wear those fake masks on their faces,
İnsanlar yüzlerine o sahte maskeleri takıyorlar.

Thinking, “No one can see the ugliness behind my face.”
Sanıyorlar ki, “Yüzümün arkasındaki çirkinliği kimse göremez.”

But it’s so obvious…
Ama o kadar açık ki…

Sometimes it doesn’t hit you right away—you realize it later.
Bazen hemen fark etmiyorsun, sonradan anlıyorsun.

But in the end, you always realize.
Ama sonunda mutlaka anlıyorsun.

They forget that deceit has a smell and an energy.
Unutuyorlar ki sahtekarlığın bir kokusu ve elektriği vardır.

How will you hide its smell?
Onun kokusunu nasıl gizleyeceksin?

Or the bad energy it spreads?
Ya da yaydığı kötü elektriği nasıl yok edeceksin?

Those who smile at your face, pretending to be on your side,
Yüzüne gülüp, senden yanaymış gibi görünenler,

while secretly dripping their poison and sucking your blood…
Alttan alta zehirini akıtıp kanını emenler…

They think they’re fooling you.
Seni kandırdıklarını sanıyorlar.

But in truth, they’re the biggest fools of all—
Oysa gerçekte en büyük enayiler kendileri—

too blind to even notice it.
Bunu fark edemeyecek kadar körler.

They have no respect for themselves.
Kendilerine hiçbir saygıları yok.

They have no shame before themselves…
Kendilerinden hiç utanmıyorlar…

Just to make a few extra coins,
Üç kuruş fazla kazanmak için,

they spend their days thinking,
Günlerini şunu düşünerek geçiriyorlar:

“How do I demoralize the person across from me?”
“Karşımdakini nasıl demorilize ederim?”

And those who become tools for them—
Ve onlara alet olanlar—

the bribe-takers, the parasites—
Rüşvet yiyenler, parazit gibi beslenenler—

they’re even lower.
Onlar daha da basit.

They think we don’t understand,
Bizim anlamadığımızı sanıyorlar,

that we’re stupid, easy to trick.
Aptal olduğumuzu, kolay kandırılacağımızı düşünüyorlar.

Especially if you’re a civil servant, if you have an income…
Hele memursan, gelir sahibiyse…

they assume, “Well, you’re bound to pay anyway.”
Şöyle düşünüyorlar: “Nasılsa eli mahkum ödeyecek.”

But we see the malice behind the mask so clearly.
Oysa maskenin ardındaki art niyeti çok net görüyoruz.

It’s us who feel ashamed of seeing it, of pointing it out.
Onu görmekten, göstermeye kalkmaktan biz utanıyoruz.

They feel no shame at all.
Ama onlar hiç utanmıyorlar.

Fine, don’t be ashamed before me.
Peki, benden utanma.

But are you not ashamed before yourself?
Ama kendinden de mi utanmıyorsun?

When they play dumb and we strike the hardest blow,
Aptal ayağına yattıklarında ve biz en sert hamleyi yaptığımızda,

watching them scatter like rats,
Fareler gibi kaçışmalarını izlemek,

desperately searching for a hole to crawl into—
Kendilerine sığınacak bir delik arayışlarını görmek—

that is my kind of devilry.
Benim şeytanlığım işte budur.

I’ll shove you into your rat hole,
Sizi fare deliğine tıkacağım,

pour concrete over the entrance,
Deliğin ağzına beton dökeceğim,

and let the stolen, unlawful morsels in your throats choke you.
Ve haram lokmalarınızı boğazınızda düğümleyeceğim.

You use worthless people for your gain,
Sen değersiz insanları kendi çıkarına alet ediyorsun,

you wave around your fake connections,
Uyduruktan torpilini kullanıyorsun,

but as if the innocent have no higher ties,
Ama masumların hiç üst düzey tanıdığı yok sanıyorsun,

as if there is no justice,
Sanki hak hukuk yokmuş gibi,

as if there is no divine reckoning.
Sanki ilahi adalet yokmuş gibi.

You may deceive many.
Birçok kişiyi kandırabilirsiniz.

But you cannot deceive those
Ama şunları kandıramazsınız:

who swore an oath to honesty,
Dürüstlük yemini etmiş olanları,

who never ate what wasn’t theirs.
Haram yememiş olanları.

So go on—
Devam edin—

keep cheating, keep lying,
Kazık atmaya, sahtekarlığa devam edin,

so we’ll have more evidence.
Ki elimizde daha çok delil olsun.

Your mask will fall sooner or later.
Maskeniz er geç düşecek.

Then we’ll see whose strike lands harder.
O zaman kimin tokadının daha sert olduğunu göreceğiz.

There is divine justice.
İlahi adalet var.

And there is us.
Ve biz varız.