Ebubekir Sifil - Ümmeti Ayakta Tutan İki Önemli Unsur
Автор: Mustafa Özmen
Загружено: 2020-10-06
Просмотров: 157
Sırf kendini kurtarmaya çalışan, başkalarının manevi kurtuluşuna hizmet etmeyenler, gönül insanı sayılamaz. Gönül adamı adı üstünde kalbini ihya etmiş, yaratılanı Yaratandan ötürü sevmiştir. Kendindeki güzellikleri başkaları ile paylaşmaya hazırdır gönül insanı. Nitekim İmam-ı Rabbani, Mevlana Celaleddin Rumi, Hace Bahuddin Nakşibend, Aziz Mahmud Hüdayi gibi hakka vasıl olan gönül ehli hep başka gönülleri inşa etmenin derdinde olmuşlardır.
Yüce Rabbimiz Kuran-ı Kerim’de insanı ahsen-i takvim yani en mükemmel şekilde yarattığını ifade eder. (Tin, 3) Rabbimiz insanın fıtratına en güzel potansiyelleri koymuş, ama bu seviyeye ulaşmak için insanın mücadele etmesini, kendisine imtihan için verilen bazı olumsuz duygu ve davranışları temizlemesi/tezkiye etmesini tavsiye etmiştir. İnsana ihsan edilen mükemmellik onun maddi varlığından çok ruhani tarafındadır. Sufilerin amacı da ruhun gelişimini ve terbiyesini önceleyerek saliki insan-ı kâmil seviyesine ulaştırmak, insanı Rabbine iyi bir kul yapmaktır.
Gönül insanı Rabbi ve insanlarla olan ilişkilerinde kalbi ile hareket eder. Hâlbuki bu terbiyeyi almamış insanların ilişkilerinden ana merkez gönül değil, mide yani menfaatlerdir. Az bir dünya menfaati için hem Rabbini hem de dostlarını unutur. Sadece kafasının içi doldurulan ve gönlü boş bırakılan günümüz insanı için ruhun fazileti olan fedakarlık, hizmet, sevgi gibi kavramların bir manası kalmamıştır. Her şey madde her şey çıkar içindir. Halbuki gönül insanının kalbi dünya ile meşgul iken de nefsiyle değil Rabbiyle dopdoludur. İmam Rabbani bu hali şöyle ifade eder:
“Zâhiren dünyaya rağbet eder gibi görünürler, gerçekte ise ona hiç gönül bağlamazlar. Her (dünyevî) şeyden boş ve hürdürler. “Onlar, ne ticaret ne de alış-verişin kendilerini Allah’ı anmaktan alıkoyamadığı insanlardır” (Nûr, 24/37). Ticaret ve alış-veriş, onların Allah’ı zikretmesine mâni değildir. Hz. Hâce Nakşibend (k.s) buyurmuştur ki: “Minâ Pazarı’nda genç bir tüccar gördüm, yaklaşık elli bin dinarlık alış-veriş yaptı. Bir an bile gönlü Hak Teâlâ’dan gâfil olmadı” (Mektubat, c.I, 33. M)
Nakşiler bu hali "el karda gönül yarda" kavramı ile ifade ederler. Ne var ki bu yazımız gönül insanının Rabbi ile olan ilişkisini değil de, onun diğer insanlarla olan alakasını ele alacaktır. Zira Rabbi ile ilişkisini samimi bir kulluk üzerine bina eden salik bunun yansıması olarak hemcinsleri ile ilişkilerini istisnai bir zarafet üzerine kuracaktır. İnsanlarla olan muhabbeti kendi adına değil, elde ettiği maneviyat hazinesini onlarla paylaşma adınadır:
“Zira bu tarikatın büyükleri daha tarikatın ilk adımında ağyara olan esarete elveda demişlerdir. Bunların yerine onlar halkın Hâlıkına, yaratıcısına gönül bağlamışlardır. Bu büyüklerin halk ile olan münasebetleri onların hidayeti ve irşadı içindir. Halk ile alaka kurmalarının sebebi onları Yaratıcılarına döndürmek, Mevlâ’nın razı olduğu şeyleri onlara haber vermek içindir. Hiç şüphesiz halkı mâsivâya kulluk etmekten kurtarmak için onlara yönelenler, sırf kendi nefsini kurtarmak için Hak Sübhânehû’ye ibadet edenlerden kat kat üstündür. (Mektubat, c. I, 46. Mektup)
Mevlana hazretleri de bu durumu şöyle terennüm eder:
Gerçek gönül sâhibi bu varlık âlemini kaplamıştır; lütfundan, cömertliğinden altın saçıp durmaktadır.
O gönül sâhibi, Hakk’ın selamından, dünya halkına selametler, esenlikler saçmaktadır. (III, 2272)
İmam’ın da ifade ettiği üzere sırf kendini kurtarmaya çalışan, başkalarının manevi kurtuluşuna hizmet etmeyenler, gönül insanı sayılamaz. Gönül adamı adı üstünde kalbini ihya etmiş, yaratılanı Yaratandan ötürü sevmiştir. Kendindeki güzellikleri başkaları ile paylaşmaya hazırdır gönül insanı. Nitekim İmam-ı Rabbani, Mevlana Celaleddin Rumi, Hace Bahuddin Nakşibend, Aziz Mahmud Hüdayi gibi hakka vasıl olan gönül ehli hep başka gönülleri inşa etmenin derdinde olmuşlardır. Onlar insana ve insan onuruna büyük değer vermişlerdir. İnançlı-inançsız ayrımı yapmadan insanlara iyi davranılmasını ve kimsenin kalbinin kırılmamasını, böylece İslam ile insan arasındaki bağın koparılmamasını tavsiye etmişlerdir.
“İyi biliniz ki kalp, Allah Sübhânehu’nun komşusudur; onun mukaddes zâtına kalpten daha yakın bir şey yoktur. O halde ister mümin olsun ister âsî olsun, kalp kırmaktan ve kalbe eziyet etmekten sakınınız! Çünkü komşu isyankâr da olsa himaye edilir. Aman bundan uzak durun! Zira küfürden sonra, kalp kırmak ve eziyet etmek kadar Allah Teâlâ’nın incinmesine sebep olan başka bir günah yoktur. Zira yaratılmışlar içinde Allah Sübhânehû’nun en yakınına ulaşabilen sadece kalptir”. (Mektubat, III. Cild, 45. Mektup)
Kaynak ve devamı için: https://www.islamveihsan.com/manevi-k...
Доступные форматы для скачивания:
Скачать видео mp4
-
Информация по загрузке: